Öküzün trene attığı bir bakış vardır ya hani, o bakıştan atıyorum işte bu boş sayfaya. Sahi, öküzler neden trene bön bön bakar? Madem bu deyimi kullandım hakkını da vermem lazım. Öküzlerin trene attığı bakışta biraz isyan vardır, biraz da ne yapacağını bilememezlik. İnsanoğlu onbinlerce yıl boyunca kağnı üzerinde ekseriya yük taşımışken bir anda muhterem öküzümüz ona doğru yaklaşan buharlı bir makina görür ufukta. O da ne? Bir tren. Öküzün kuyruk acısı burada başlar. Kendimden çok şey buldum öküzün bu acıklı hikayesinde. İçime tek kelimeyle öküz oturdu.

Boşluklar diyorduk. Biz insanoğlu neden boşlukları doldurmaya bu kadar meyilliyiz? Çiçek dalında güzeldir derler, belki de daha çok el değmemiş sayfalara ihtiyacımız var. Siz hiç üzerinde sadece sayfa numaraları olan boş bir kitap okudunuz mu? Boş bir kitap yazmak en zoru aslında. Hem kolay bir şey olsaydı şu ana kadar milyarlarca insan arasından en az biri cesaret etmez miydi?

Siz nasıl dolduruyorsunuz o boşlukları?

Tam olarak vücudunuzun hangi bölgesinde varlıklarını sürdürüyorlar? Refleks testiyle çıkarlar mı acaba ortaya?

Peki neyle dolduruyorsunuz o boşlukları? Kumdan kalelerle mi yoksa kibrit çöpleriyle mi? Ya da düşmanınızı kapana kıstırmak için üstüne bir ağ gerip üzerini yapraklarla mı doldurdunuz? Hayır, bunların hiçbiri değil aslında aradığımız. Bırakın o hava boşlukları kendiliğinden dolsun. Doğanın işine karışmayın. 6 günde yaratılan bir dünya var karşınızda, o duygusal çukur da kapanır bir zahmet. 

Diyeceğim şu ki boşluklarınızı doldurmak için bu kadar aceleci davranmayın. Cümle içinde üç nokta gördüğünüzde hemen üstüne bir kelime kondurmayın. Bırakın … sizi doldursun.

Mizah içinde yayınlandı ve Etiketli

Yorum bırakın